Şirket Yöneticilerinin Cezai Sorumluluğu – Crime


To print this article, all you need is to be registered or login on Mondaq.com.

Şirketlerin faaliyetleri sırasında suç
teşkil eden bir eylemle
karşılaşılması durumunda tüzel
kişiler hakkında ceza yaptırımı
uygulanmamaktadır. Şirketi temsil ve ilzama yetkili
gerçek kişilerin cezai sorumluluğuna
gidilmektedir.

Dolayısıyla şirketlerin faaliyetleri
sırasında işlenen suçlar söz konusu
olduğunda, şirketler değil yalnızca bu fiilleri
işleyen, işlenmesine iştirak eden gerçek
kişiler cezalandırılacaktır. Burada
önemli olan, bu suç teşkil eden eylemler nedeniyle
hangi gerçek kişinin cezai sorumluluğunun
doğacağı konusudur
.

Türk Ceza Kanunu’nun “Ceza sorumluluğunun
şahsiliği” başlıklı 20. maddesi ve
Anayasa’nın 38. maddesi gereği, yalnızca
suça konu fiillerin işlenmesinde rolü olan
şirket yöneticilerinin cezai sorumluluğu söz
konusu olacaktır. Bir başka deyişle, sırf
şirkete ortak olduğu için veya sırf
yönetim kurulunda bulunduğu için hatta ve hatta
yönetim kurulu başkanı olduğu için bu
kişilerin cezai sorumluluğunun
doğacağından bahsedilemez. Yargıtay’ın
yerleşik içtihatları da bu yöndedir:

1.) Yargıtay, sadece şirket ortağı
olmanın cezai sorumluluk için yeterli
olmadığını açıkça ortaya
koymaktadır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin bir
kararında hangi sanığın hangi gerekçe
ile kusurlu olduğunun tespitinin gerektiği ifade
edilmiştir. Karar metni aşağıda yer
almaktadır:

“Sanıklar şirket ortakları olup, aile
şirketi şeklinde faaliyet gösteren şirkette,
diğer sanıkların babasının şirket
müdürü, diğer sanığın
şirketin dış işleri ve muhasebesi ile
ilgilendiği, Sanıkların limited şirketin
ortağı ve sorumlu müdürü oldukları,
sadece şirket ortağı olmanın cezai
sorumluluk için yeterli olmadığı dikkate
alınarak, hangi sanığın hangi gerekçe
ile kusurlu olduğu tespit edilerek
sonucuna göre
sanıkların hukuki durumlarının tayin ve
takdirinde zorunluluk bulunması”
şeklindedir1.

2.) Yargıtay, şirketin birden fazla kanuni
temsilcisi varsa, cezai sorumluluğun şirketin şekil
sorumlusu yerine suçun ayrıntısını bilen
ve oluşumunda rolü olan temsilciye ait olduğunu
belirtmiştir.

Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin ilgili kararı;
“… Tüzel kişilerin birden fazla kanuni
temsilcisi olduğunda suç, eylem ve fikir birliği
içinde işlenmemişse sorumluluk, cezanın
şahsiliği ilkesine bağlı olarak temsil
yetkisinin bölüşümündeki
ağırlık ve sınırlar dikkate alınarak,
suçun şekil sorumlusu yerine
ayrıntısını bilen ve oluşumunda rolü
olan temsilciye aittir.
… Ama her durumda; kanuni
temsilcilerin, personelin fiillerini, işlediği
sırada bilmediği yönündeki savunma ve olgusunun
geçerliliği; tüzel kişinin iş ve
yer yönünden faaliyet alanı, iletişim
yoğunluğu ve olanakları, örgütlenme
biçim ve yapısı, büyüklük
ölçeği, personel sayısı, görev
dağılımı, iş hacmi ve kapasitesi,
bağımsız hareket etme olasılığı,
mali bünyesi, mal varlıkları, kasa ve banka mevcudu,
fiilin mahiyeti ve konusu gibi unsurlar dikkate alınarak bir
değerlendirme yapılıp bir sonuca
varılmalıdır.

şeklindedir2.

Aşağıda yer alan Yargıtay
kararında ise, kişinin şirketin yönetim kurulu
başkanı olmasının başlı
başına suça iştirak ettiği anlamına
gelmediği ifade edilmiştir.

Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin ilgili kararı;
“… Tüzel kişinin birden fazla temsilcisinin
bulunması halinde cezai sorumluluğun cezanın
şahsiliği ilkesine bağlı olarak temsil
yetkisinin bölüşümündeki
ağırlık ve sınırlar dikkate alınarak
suçun şekil sorumlusu değil,
ayrıntısını bilen ve oluşmasında
rolü olan kanuni temsilciye ait olacağı,
sanığın, şirket yönetim kurulu
başkanı olmasının başlı
başına suça iştirak ettiğine delil
oluşturmayacağı.
..”
şeklindedir3.

Aynı şekilde Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin
bir kararında da; “… ceza sorumluluğu şahsi
olup, sanığın site yöneticilerinden
biri olmasının cezai anlamda da işlenen
suçtan sorumlu olduğunu
göstermeyeceği
, mühür bozma
suçunu gerçekleştiren kişinin kim
olduğunun açıkça belirlenmesi
gerektiği…” ifade edilmiştir.4

3.) Yargıtay, şirket yöneticilerinin
haberi, talimatı ve emri olmadan yapılan işlemlerde,
şirket temsilcileri yerine fiili bizzat
gerçekleştiren kişilerin sorumlu
olacağını belirtmiştir. Yargıtay’a
göre TCK’nın 20. maddesine göre, suçun
şekli sorumlusu olan şirket temsilcileri fail
olamayacaktır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin bahsi geçen
kararı; “Tüzel kişilerin yönetici ve yasal
temsilcileri ile vergi mükellefi veya sorumluları
VUK’ nin 359. maddesinde düzenlenen sahte belge
düzenleme suçunun faili olabileceği gibi herhangi
bir üçüncü şahısta bu suçu
işleyebilir ve iştirak edebilir. Kural olarak
gerçek kişi mükelleflerde de cezai sorumluluk
vergiyi doğuran olayı gerçekleştiren
mükellefe ait ise de bazı durumlarda vergi
sorumluluğu ile cezai sorumluluk
örtüşmeyebilir, bu durumda da cezaların
şahsiliği ilkesi gereği cezanın muhatabı
suçu işleyen fail olmalıdır. Keza temsilcinin
haberi, talimatı ve emri olmadan eylemi
gerçekleştiren
kişiler de (personel,
muhasebeci) işlediği eylemden sorumlu
olacağından cezaların şahsiliği ilkesi
gereğince suçun şekli sorumlusundan ziyade
sahte belgeyi düzenleyen gerçek failler

araştırılmalıdır.”
şeklindedir5.

4.) Yargıtay, şirket yöneticilerinin
cezai sorumluluğu belirlenirken, iş
bölümüne dair şirket esas sözleşmesi
ve iş bölümüne ait kararların incelenmesi
ve olay tarihinde şirketteki görev ve
sorumlulukların tespit edilmesi gerektiğini ifade
etmektedir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin söz konusu
kararı aşağıda yer
almaktadır:

“…tüzel kişilerde vergi kanunları
yönünden sorumluluk 213 sayılı VUK’nin 10.
ve 333. maddelerinde düzenlenerek aynı Kanun’un 359.
ve 360. maddelerinde öngörülen cezaların bu
fiilleri işleyenler hakkında
hükmolunacağının
öngörüldüğü, tüzel
kişilerin birden fazla kanuni temsilci bulunup da suç,
eylem ve fikir birliği içinde işlenmemiş ise
sorumluluğun, cezanın şahsiliği ilkesine
bağlı olarak temsil yetkisinin
bölüşümündeki ağırlık ve
sınırlara göre suçun şeklî
sorumlusuna değil, ayrıntısını bilen ve
oluşumunda rolü olan temsilciye ait olacağı
gözetilerek
, varsa iş bölümüne
dair şirket esas sözleşmesi ve iş
bölümüne ait kararlar getirtilip, olay tarihinde
sanığın şirketteki görev ve
sorumluluklarının tespit edilmesi; suç konusu
faturaları düzenleyen mükelleflerin CMK’nin 48.
maddesi hatırlatılarak tanık sıfatıyla
dinlenip, sözü edilen faturaları hangi hukuki
ilişkiye dayanarak kime verdiklerinin, sanığı
tanıyıp tanımadıklarının
sorulması, toplanan tüm deliller değerlendirilip,
sonucuna göre sanığın hukuki durumunun
belirlenmesi gerektiği” şeklindedir6

Yine benzer bir Yargıtay kararında;
yönetim kurulu başkanı ve yönetim
kurulu üyesi olma dışında bir
sıfatları bulunmayan sanıkların fiilen
üretimden sorumlu olup olmadıklarının
araştırılması ve varsa fabrikanın imalat
müdürü, sorumlu müdürü, atölye
şefinin belirlenmesi gerektiği ortaya
konulmuştur
. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin
ilgili kararında;

“270 işçinin
çalıştığı Organize Sanayi
Bölgesindeki metal fabrikasında, mağdur deneyimli
işçinin, çift el kumandası bulunmayan
sadece ayak pedalı ile çalışan pres
makinesine eliyle sac koyarken ayağının
dalgınlıkla pedala dokunması sonucu pres
başlığının inip iki
parmağını kesmesi şeklinde
gerçekleşen olayda; keşif sonucu düzenlenen
bilirkişi raporunda somut olarak sanıklara ne surette
kusur izafe edildiği belirtilmeden tüm kusurun tüzel
kişiliğe yüklenmesi, Yönetim Kurulu
Başkan ve üyesi olma dışında bir
sıfatları bulunmayan sanıkların fiilen
üretimden sorumlu olup olmadıkları
araştırılmadan ve varsa fabrikanın imalat
müdürü, sorumlu müdürü, atölye
şefi belirlenmeden
yetersiz bilirkişi raporuna
dayanılarak cezaların şahsiliği
ilkesine aykırı olacak şekilde

hüküm kurulması” bozma nedeni
sayılmıştır7.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin bir diğer
kararında da; aile şirketi olmasından
dolayı şirkette hissesi bulunan ve resmiyette
yönetim kurulu başkan yardımcısı olan
ancak şirketin ara hizmetlerinde görevli olan
sanığın cezai sorumluluğuna gidilemeyeceği
ifade edilmiştir
. Bahsi geçen Yargıtay
kararı aşağıda yer almaktadır:

“…taksirle öldürme suçundan anılan
şirketin yönetim kurulu başkanı M..S..
T..hakkında dava açıldığı ve
yapılan yargılama sonunda, üç iş
güvenliği uzman bilirkişi tarafından
düzenlenen heyet raporunda, iş kazalarını
önleme anlamında risk analizi
yapılmadığı, çalışanların
risk ve tehlikelere karşı eğitilmediği,
alandaki çalışmaların denetimini ehil olmayan
kişilere terk edilmesi ile olayda şirket yönetim
kurulu başkanı M..S..T.. ve yönetim kurulu
başkan yardımcısı S.. T..’ın asli
kusurlu olduklarının belirtilmesi ile M.. S..T..
atılı suçtan mahkumiyetine hükmedilip, karar
ile birlikte S.. T.. hakkında ise Cumhuriyet
savcılığına suç duyurusunda
bulunulduğu Konya Cumhuriyet
Başsavcılığınca sanık hakkında
taksirle öldürme suçundan dava
açılmış ise de; sanığın
aşamalarda anılan şirketin aile şirketi
olmasından dolayı hissesinin bulunduğunu, olay
tarihinde resmiyette yönetim kurulu başkan
yardımcısı olduğunu, şirketin ara
hizmetlerinde görevli olduğunu beyan ettiği, …
yönetim kurulu başkan yardımcısı olmak
dışında herhangi bir görev ve yetkisi
bulunmayan sanığın sorumluluğuna
gidilemeyeceği
” şeklindedir8

Yukarıda yer verilen Yargıtay kararları,
Anayasamızın 38. maddesi ve TCK’nın 20.
maddesinde düzenlenen cezaların şahsiliği
prensibi gereğince kanuni temsilcilerin tamamının
değil, yalnızca fiilin ayrıntısını
bilen, oluşumunda rolü olan ortak ya da yöneticinin
cezai sorumluluğundan bahsedilebilecektir. Suça konu
eylemlere fiilen iştirak etmeyen, eylemlerin
ayrıntısını bilmeyen ve oluşumunda
rolü olmayan yönetim kurulu üyesi ve hatta
yönetim kurulu başkanının cezai
sorumluluğu doğmayacaktır. Yargıtay kimi olayda
ise, yönetim kurulunun bilgi ve onayı olmadan
yapılan iş ve işlemlerde, doğrudan fiili
gerçekleştiren kişinin cezai sorumluluğunun
olacağını ifade etmektedir. Bu durumda şirketin
yönetiminde yer almayan kişilerin da
yargılanabileceğini ifade etmiştir. Yine
Yargıtay kararlarından görüleceği
üzere; iş bölümüne dair şirket esas
sözleşmesi ve iş bölümüne ait
kararlar, cezai sorumluluğun belirlenmesinde son derece
önemlidir. Özetle belirtmek gerekir ki; Yargıtay,
şirketlerle ilgili ceza davasını gerektiren
olaylarda cezaların şahsiliği prensibini
sıkı bir şekilde uygulamaktadır.

Footnotes

1. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin
2014/2054 E. ve 2015/3562 K. sayılı kararı.

2. Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin
2015/2982 E. ve 2015/8334 K. sayılı kararı.

3. Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin
2014/3129 E. ve 2016/8775 K. sayılı kararı.

4. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin
2016/819 E. ve 2016/3915 K. sayılı kararı.

5. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin
2017/12367 E. ve 2022/4169 K. sayılı kararı.

6. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin
2021/3900 E. ve 2021/8135 K. sayılı kararı.

7. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin
2012/16102 E. ve 2013/8373 K. sayılı kararı.

8. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin
2014/22476 E. ve 2015/15802 K. sayılı kararı.

The content of this article is intended to provide a general
guide to the subject matter. Specialist advice should be sought
about your specific circumstances.

#Şirket #Yöneticilerinin #Cezai #Sorumluluğu #Crime

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *